Ana içeriğe atla

Bir gün bir adam yaşlı babasını sırtına almış ve..


Çok eski zamanlardan birinde kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırmış. İhtiyarları belli bir yaştan sonra evde tutmak yasak olduğundan kimse yaşlı anne babasını evde gizleyemez, komşusu görüp ihbar edecek diye korkarmış.
İşte bir gün yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmak istemiş. Kış mevsimiymiş. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitmişler. İhtiyarı bırakmış dönüyorlarmış ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına dönüp almalarını söylemiş. Babası umursamayınca da : "Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım" demiş. Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi de olacak. Dönüp babasının ellerini çözmüş. Alıp eve geri getirmiş. Samanlıkta saklayıp her gün ona gizlice yemek vermeye başlamış.
Bir süre sonra köyde hayvanlar arasında bir hastalık yayılmış. Hayvanlar birbiri arkasından ölüyormuş. İhtiyar oğluna şöyle demiş: "Hastaları iyilerden ayır. Onlara şu, şu otlardan ilaç hazırla. Sağlıklılara da şöyle şöyle yap.'' Oğlan ihtiyar babasının dediklerini yapmış. Gerçekten de onun hayvanları arasında ölüm azalmış. Çoğu kurtulmuş.
Bayram geldiğinde her sene olduğu gibi, o sene de köy halkı kurbanlar kesmeye başlamış. İhtiyar oğluna şu öğüdü vermiş: "Köyde hayvan çok azaldı. Senin de fazla hayvanın yok. Bu sene kurban kesme." Gerçekten de bir iki ay içinde bütün köy tarlalarda çalıştırılacak hayvan sıkıntısı çekmeye başlamış. Ama ihtiyarın öğüdünü dinleyen gencin hayvanı varmış.
İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış. Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek senenin mahsulünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlarmış. İhtiyar bu konuda da oğluna öğüt vermiş:
 "Yavrum, ahırın çatısı samanla doldurulmuştur. Onları çıkar, yeniden döv. Oradan tohumluk buğday çıkarabilirsin." Oğlan, ihtiyar babasının dediği gibi yapmış. Köyde tohumluğu olan tek aile onlar olmuş. Bütün köy halkı bu gencin büyücü olduğunu düşünmeye başlamış. Öyle ya, herkesin işi kötü giderken, bu evde garip bir şekilde kötülüklere bir çare bulunuyormuş. Evi gözlemeye başlamışlar.
 Sonunda da gerçek anlaşılmış, ihtiyar babanın hala yaşadığı ortaya çıkmış. Köylüler genci krala şikayet etmiş. Kral önce yasalarını hiçe sayan gence kızmış. Ama olup bitenleri dinledikten sonra iyi ve yerinde bir öğüdün çok şeyi değiştirebileceğini kabul edip, ihtiyarlarla ilgili yeni bir kanun çıkarmış.
 "Bundan böyle çocuklar, anne ve babalarına yaşlılıklarında bakacaklar. Onların gönlünü hoş tutacaklar. Çünkü onların hayat deneyimlerinden her zaman için öğrenebilecekleri şeyler var."

*Alıntıdır.

Peygamberimizin bir hadisini okudum geçenlerde sizinle de paylaşmak istedim:
'Beli bükülmüş ihtiyarlar,  süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasaydı belalar sel gibi üstünüze dökülecekti. '

Sonra internetten bu hikayeyi okudum,  çoğumuzun bakmaktan üff dediği, sıkıldığı, istemediği yaşlılarımızın Allah katında meğer ne kadar kıymetli olduğunu gördüm.. kim isterdi ki yaşlanmayı elden ayaktan düşmeyi bizler de istemeyeceğiz şüphesiz, ama gel gör ki gelecek hakkında konuşmaktan , planlar yapmaktan o kadar aciziz ki.. bazen  hayalini kurduğunuz, sabah akşam dualar ettiğiniz şeyin olmadığını görürsünüz  dimi..
sanki birileri  'hey! dur bakalım, sen naparsan yap, bu oyunda benim kurallarım geçer, ben ne istersem o olur..'  gibi sözlerle bizi izliyormuş gibi gelir..  işte bu 'gibi gelir'  fazla oldu,  aslında aynen o cümlede yazdığım gibi olur herşey..
Kul ister, ister , ister ama Allah istediğine verir!
Hepimiz yavaş yavaş yaşlılığın kollarına doğru yürüyoruz.. dua edelim de bizim hakkımızda yazılan senaryo güzel bir senaryo olsun.. hiç değilse elden ayaktan düşmeden, kimseye muhtaç olmadan canımız çıksın..
ama olurda elden ayaktan düşersek bunu da büyük nimet saymak gerek , neden mi ?
bakılmaya muhtaç bir hasta  onun ailesine sunulmuş  cennetin  anahtarı gibidir..
kimisi bu anahtarı alır, koynunda saklar ; kimisi elini sürmeden kapıya atar..
yani yaşlılarımız bir bakıma bizim cennet garantimizdir..
kıymetini bilerek yaşamak lazım :)
hayırlı ramazanlar hepinize..

Yorumlar

  1. Hayırlı ramazanlar sana da. Ne güzel yazmışsın öyle.. İçime huzur doldu resmen. Babaannemin evimizde kaldığı günleri hatırladım. Çok severim ben yaşlıları. Her şeyden önce hikayede olduğu gibi bizden çok şey bildikleri; daha tecrübeli oldukları kesin. Her an yeni bir şey öğrenebilirsiniz yaşlılardan. Ancak o bilgiyi almayı isteyen alır.. Yaşlılara değer veren sahip olur o değerli tecrübelerine..

    YanıtlaSil
  2. Özür dilemeli herkesten. Zehir içmek gerek bazen. İdare sende. Geceler açar çiçekler. Canın acır. Elde değil.

    YanıtlaSil
  3. Sıcacık bir hikaye. İçim ısındı gerçekten. Teşekkürler bu güzel ve anlamlı paylaşım için. Bu güzel taraflarını hep koruman dileklerimle...

    YanıtlaSil
  4. Bir laf vardı: Bir baba 10 evlada bakar da 10 evlat bir babaya bakamaz. İşte zamanın acı yüzü burada karşımıza çıkıyor.

    YanıtlaSil
  5. ELİNE SAĞLIK. KEYİFLİ BİR PAYLAŞIM.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peçete Katlama Teknikleri

bir kadını en mutlu eden şeylerden birisi de yaptığı yemeklerin beğenilmesidir.. mesela ben, yemeğe başladığımızda eşimin suratına bakarım hemen :) ifadesinden ya da iştahla yemesinden -heh beğendi, diye bir ohh çeker devam ederim yemeğe :) yemeklerden ziyade sofranın cicili bicili süslenmesi de o yemeklerin iştahla yenmesine yardımcı oluyor bence.. illaki pahalı runner, amerikan servisi alacaksınız diye bir şey yok.. elinizde olan malzemeler ve çiçeklerle de sofranızı renklendirebilirsiniz.. genelde kağıt peçete kullanıyorum ben,  kağıt olsun kumaş olsun basit hareketlerle peçetelere değişik şekiller verebiliyoruz.. en azından bu posttan sonra ben daha çok özen göstereceğim :) işte bir kaç peçete katlama tekniği.. hangisi kolayınıza gelirse artık.. *fotoğraflar alıntıdır: pintereset.com

Bir bardak çayın hikayesi..

Kaynana alt demlik gibidir, kaynadıkça fokurdar durur... Gelin üst demlik gibidir, alt demlik kaynadıkça yukarda demlenir durur.. Damat çay bardağı gibidir, biraz kaynana doldurur biraz gelin.. Kaynata çay tabağı gibidir, dökülenleri toplar.. Görümce çay kaşığı gibidir, ara sıra gelir karıştırır gider.. Çocuklar ise şeker gibidir, çayın tadına tat katar, yüzleri gülümsetir.. Kısaca bir bardak çay aile demektir :) *** Karadenizde anlatılan meşhur  hikayeyi bilmeyen yoktur sanırım.. çocukken hayranlıkla dinlerdim çok hoşuma giderdi.. bilmiyorum ne kadar doğru ne kadar yanlış ama şuanda benim için pek geçerli değil bu hikaye.. eskidendi böyle kaynana gelin muhabbetleri.. gelin aldık demek temizlikçi aldık demekti, gelin aldık demek aşçı aldık demekti, gelin aldık demek hizmetçi aldık demekti yalan mı? eski gelinleri az oturup dinleyin hiç biri güzel şeyler anlatmıyor.. ara sıra bana soruyorlar nasıl alışabildin mi evliliğe diye? tabi çok iyiyim , mutluyum diyorum.. güzel

Annemin evine giderken, annemin evinden dönerken :)

derler ki; şanslı annelerin ilk çocukları kız olur, daha şanslı annelerin ikinci çocukları da kız olur ^_^ biz iki kız kardeş olduğumuza göre benim annem çok şanslı oluyor bu durumda :D bir de kendine sormak lazım tabi.. evlendik ev boşaldı rahatladım sanmayın diyor annem, şimdi daha çok aklım sizde kalıyor.. bir kişi gittiniz evden iki, üç kişi olarak geliyorsunuz şimdi daha kalabalık oldu ailemiz.. ben acırım yavruma yavrum acır yavrusuna diyor.. o yüzdendir sanırım anneme ne zaman gitsem boş valizle gidip, dolu dolu valizlerle dönerim evime.. istanbulda sanki patates yok anne diyorum, köy patatesi gibi olmaz diyor.. istanbulda sanki turşu yok anne diyorum, ev yapımı gibi olmaz diyor.. istanbulda sanki peynir yok anne diyorum, bizim peynirimiz gibi olamaz diyor.. öğrenciyken valizime köy yumurtası koymaya kalkmıştı zor engel olmuştum :) o yüzdendir ki ne kadar büyüsek de biz annelerimizin gözünde hala bebeğiz.. evlensek de.. anne olsak da.. verdikçe içi rahatlıyor..